Her genç kızın rüyası, beyaz gelinlik giymek... Nerden geliyor bu âdet? Putperestlik dönemlerinden! Beyaz giysiler, bir namus simgesiydi, tapınaklarda hizmet gören kızlar için. Kadim Yunan’da da Venüs Tapınağına giren genç kızların başına portakal çiçeğinden örülü birer çelenk konurdu. Beyaz portakal çiçekleri masumiyetin simgesi sayılıyordu. Aradan geçen yüzyıllar içinde bu gelenek unutulmuştu. Yüzyıllar sonra bu geleneği yeniden canlandıran İngiltere Kraliçesi Marie Stuart oldu. Ki, o zaman kadar, altın ve gümüş işlemeli kadife gelinlikler giyilirdi. Kraliçe Marie Stuart ilk kez beyaz gelinlik giydi. Ne var ki bu beyaz gelinlik giyme âdeti pek yaygınlaşmadı. 1830’lara gelindiğinde beyaz gelinlik akımı başladı... Özellikle Fransız İmparatoriçesi Eugenie, bu modanın tutmasına öncülük etti. İmparatoriçe’nin beyaz kadifeden gümüş işlemeli gelinliği, elmas ve yakut taşlarıyla süslenmişti ki, göz kamaştırıyordu! Başındaki portakal çiçeğinden örülme tacıyla dillere destan güzellikteydi. O gün bugün, beyaz gelinlik bütün genç kızların bilinçaltına yerleşip kaldı... (Yok, öyle demeyin, bir de insanlığın ortak bilinçaltı vardır.)
GÜNIŞIĞI YAYINLARINA KEFİLİZ!
Yayın düyamızda, çocuk okurlara yönelik özenli, dikkatli ve titiz kitaplarıyla yirmi beş yılı aşkın bir süreden beri seçkinleşen Günışığı Kitaplığı, bugün hak etmediği bir saldırıyla karşı karşıya bulunuyor. Günışığı Yayınevi’nin çeviri kitapları arasında yayımlanan “Çıtır Çıtır Felsefe” adlı bir dizisi vardır. Fransız yazar Brigitte Labbe’nin kaleminden çocuk okurlara yönelik bir dizidir bu. Yazar, çocukların yaşamları boyunca karşılaşacakları temek kavramlara ilişkin çocuklara söyleşi tadında bilgiler aktarır. Çocukları çocuk yerine koymadan adeta düşünmeye çağırır. Bu dizi içinde yayımlanmış olan iki kitap;
AŞK VA DOSTLUK, KÜÇÜKLER VE BÜYÜKLER,
bazı kötüniyetli kimselerin dayanaksız saldırısına hedef oldu! Çocukların kişisel gelişiminden başka amacı bulunmayan bu kitaplar, artniyetli kimi çevrelerce hedefe konularak yıpratılmak isteniyor. Her iki kitapta, “şiddet” ve “tecavüz” olumsuzlanıyor... Çocukları bu olumsuzluklara karşı koruma amacı taşıyor. Anlaşılıyor ki, bazı çevreleri rahatsız etmiş bu yönseme. Öteden beri sürekli bir başarı bir grafiği çizen Günışığı Yayınevi’nin asılsız savlarla yıpratılmak istendiği açıktır. Günışığı’nın bir yazarı olarak, ilkeli, insancıl, çocuklar konusunda kılı kırk yaran yayıncılık çizgisine kefil olduğumuzu belirtiyor ve yapılan dayanaksız saldırıları şiddetle kınıyoruz!
İKİ ÖĞRETMEN, BİR ÖĞRENCİ
Cahit Külebi (o zamanki soyadıyla Erencan) 1940 yılında Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirince, Antalya Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanmıştı. Bu lisede edebiyata ve özellikle şiire tutkun bir öğrenci Cahit Hoca’nın ilgisini çekmişti. Bir gün ona sordu: “Söyle bakalım, şiirin neresindesin?” Delikanlı Beş Hececi şairlerin adlarını sayınca, Cahit Hoca beğenmedi ve “Oralarda mısın?” diye sormaktan kendini alamadı. Sonra ona, “Varlık” dergisini izlemesini öğütledi. Yeni şairlerin adlarını verdi. Şiir tutkunu delikanlı, Hocasının, “Oralarda mısın?” sözünü aklından çıkaramıyordu. Hemen o gün Kütüphaneye koşup, Varlık koleksiyonunu istedi. Derginin sayfaları arasında rastladığı yeni şairleri okudu, okudu... Türk edebiyatında yeni bir şiirin çoktan doğmuş olduğunu anlamakta gecikmedi. Cavit Orhan Tütengil de o sırada, aynı lisede felsefe dersleri okutuyordu. Her iki hocasının da bilgisinden alabildiğine yararlanan delikanlı, girdiği İstanbul Edebiyat Fakültesi’nin de seçkin öğrencilerinden biri olmuştu. Fakülte sonrasında Babıali gazetelerinde çalışmaya başladı. Uzun yıllar editörlüğünü üstlendiği Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında hocası Cahit Külebi ile Cavit Orhan Tütengil’in makalelerini yayımladı. Hocalarının editörlüğünü yapan gazetecinin adı Sami Karaören’di. Cahit Külebi İstanbul’a geldikçe öğrencisinin konuğu oluyor, onun evinde kalıyordu. Külebi’nin konuk geldiği zamanlarda, Karaören, Cavit Hoca’yı da çağırıyor; iki öğretmen, bir öğrenci keyifli saatler yaşıyorlardı! Yine böyle bir akşam, Cahit Külebi eski öğrencisine sordu: “Sami, sizin sınıfta kaç öğrenci vardı?” “Otuz kişiden fazlaydı Hocam...” “Peki ya öteki öğrenciler nerede şimdi? Demek ki bir tek sen varmışsın...”
Yorum yazarak Yeni Malatya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Malatya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Malatya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Malatya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeni Malatya Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeni Malatya Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeni Malatya Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeni Malatya Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.